Cumhuriyetin Sessiz Kahramanları
- Telegram
Her yıl 29 Ekim sabahı, şehirler bir başka uyanır. Sokaklar kırmızı beyaza boyanır, çocukların ellerinde dalgalanan bayraklar, yüz yıllık bir hatırayı yeniden canlandırır. Ama Cumhuriyet Bayramı yalnızca bir kutlama günü değildir; o gün, bir milletin yeniden var olma hikâyesinin dönüm noktasıdır.
Cumhuriyet, savaş meydanlarında kazanılan bir zaferin değil, zihinlerde kazanılan bir özgürlüğün simgesidir. 1923’te ilan edildiğinde, yalnızca bir yönetim biçimi değişmemiştir; halk, artık kendi iradesinin, kendi geleceğinin söz sahibi olmuştur. Bu, tarihte çok az milletin başarabildiği bir dönüşümdür.
Ancak Cumhuriyetin gerçek gücü, yalnızca Atatürk’ün vizyonunda değil, onu yaşatan insanlardadır.
Bir öğretmen, köy okulunun sobasını kendi elleriyle yakarken…
Bir hemşire, uzak bir kasabada nöbet tutarken…
Bir çiftçi, sabahın ilk ışığında tarlasına giderken…
Her biri, farkında olmadan Cumhuriyetin sessiz kahramanlarıdır. Çünkü Cumhuriyet, sadece kanunlarda yazılı bir madde değil, her gün yaşanan bir değerler bütünüdür.
Bugün, teknolojinin ve hızın çağında belki o değerleri unutur gibi oluyoruz. Ama Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet, yalnızca geçmişin mirası değil; geleceğin de pusulasıdır.
O pusula bize hep aynı yönü gösterir: özgürlük, eşitlik ve akıl.
Cumhuriyet, kadının sesini duyurduğu, çocuğun güldüğü, gencin hayal kurduğu bir ülkedir.
Cumhuriyet, fikirlerin susturulmadığı, farklılıkların zenginlik sayıldığı bir yoldur.
Ve en önemlisi, Cumhuriyet “ben” değil, “biz” demenin adıdır.
Bu yüzden her 29 Ekim, yalnızca bir bayrak sallama günü değildir — bir söz yenileme günüdür.
O sözü biz yüz yıl önce verdik:
“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.”
Ve şimdi bize düşen, o sözü her gün yeniden hayata geçirmek.
Çünkü Cumhuriyet, kutlandıkça değil, yaşandıkça büyür.
Yaşasın 29 Ekim,
Yaşasın Cumhuriyet!





















