Savcı Yavuz Engin – Göynük'ün Vicdanı, Türkiye'nin Yüz Akı

- Telegram
Bazı insanlar konuşmadan anlatır derdini… Onların bir yere girmesi bile yeter. Bir bakışı, bir susuşu, bir yürüyüşü vardır. Hani bazen insan der ya, “İşte bu!” diye, tam da oraya oturur karakterleri. Yavuz Engin işte o insanlardan biri.
Bunca yıl içinde ne çok isim geçti ekranlardan. Kimisi konuştu, ama boş konuştu. Kimisi çıktı, parladı, sonra bir anda yok oldu. Ama bazıları vardır; gösterişsiz gelir, yerini sessizce alır ama öyle sağlam oturur ki kimse kolay kolay unutamaz. İşte Yavuz Engin, böyle bir adam. Adını ilk kez duyduğumda, “Demek hâlâ böyle adamlar var,” dedim. Sonra öğrendim ki yıllardır aynı duruşla, aynı çizgide ilerliyormuş. Meğerse sadece göz önünde değilmiş.
Bir savcıdan bahsediyoruz. Ama bu sıfatın altını öyle dolu doldurmuş ki neredeyse “vicdan” kelimesinin karşısına yazasım geliyor ismini. Cesareti öyle herhangi bir kahramanlıktan da ibaret değil… Öyle bir cesaret ki bile bile yangına yürümek gibi. Bebekleri hedef alan bir suç yapısına karşı dimdik durmak, öyle herkesin kaldırabileceği bir yük değil. Hele ki o insanların sırtını dayadığı karanlıklar düşünülünce… Ama Yavuz Engin geri adım atmadı. Korkmadı. “Ben buradayım,” dedi, dosyayı açtı, sorumluları tek tek karşısına aldı. İşte orada biz onu gerçekten tanıdık. Sadece hukuk adamı değil, yürekli bir adam olduğunu gördük.
Kimi makamlar insana caka satar, kimileri de makamın hakkını verir. Yavuz Engin, o ikinci grupta. Ayağını yere sağlam basanlardan, eğilip bükülmeyenlerden. Ne koltuk büyüttü onu, ne mikrofonlar. Bir kere bile çıkıp “Ben yaptım,” demedi. Ne yaptıysa, “Görevimdi,” dedi. Çünkü onun içinde bir büyüklük var; sesiyle göstermez, hâliyle, duruşuyla yaşatır.
Millî değerler deriz ya hep… Vatan, bayrak, millet… Bunlar bazılarının dilinde süs olur. Ama bazılarının yüreğinde yer eder. Yavuz Engin, o değerlere sadece inanmakla kalmamış, onları hayatının merkezine koymuş. Giydiği cübbenin hakkını vermek için önce vicdanına, sonra memleketine hesap vermiş. Bu çağda hâlâ alnı açık, yüreği sağlam, inancı dimdik insanlar var diyorsak, Yavuz Engin gibi insanlar sayesindedir bu cümleler.
Bazen düşünüyorum… Böyle adamlar nasıl yetişiyor? Hangi söz büyütüyor bunları? Hangi sessizlik şekil veriyor içlerine? Belki çocukken duyduğu bir nasihat, belki bir dedenin gözyaşı, belki adaletin kıymetini anlatan bir kitap… Ama ne olursa olsun, şurası çok açık: Yavuz’un içinde taşıdığı o adalet duygusu, sonradan kazanılmış bir meziyet değil. O hissi insan ancak doğarken getirir yanında, sonra da büyüte büyüte olgunlaştırır. Ve bugün geldiği noktada onu gören herkes, “İşte devlet adamı böyle olur, helal olsun,” diyebiliyor.
Cesareti ise öyle anlatmakla bitecek cinsten değil. Suç çetesinden aldığı tehdit mesajında, “Bolu’ya geldiğini biliyoruz, ensendeyiz,” diyenlere karşı verdiği cevap, onun yüreğini en net şekilde ortaya koyuyor: “16 mermim var, hepinize yeter.” İşte bu söz, devletin ve hukukun onurunu savunan bir adamın korkusuz duruşudur.
Böyle insanlara çok ihtiyacımız var. Çünkü artık herkes konuşuyor, ama çok azı gerçekten söylüyor. Herkes bir şeyin peşinde, ama çok azı hakikatin… Yavuz Engin, bu karmaşanın ortasında bir duruşun adı oldu. Öyle afişlerde değil, gönüllerde yer etti. Birçok insan onun gibi bir savcının var olduğu için gurur duydu. Ama bazıları da onun gibi insanlara dua etti. Ben de onlardanım. Onu tanıyan da tanımayan da artık biliyor ki Türkiye hâlâ ayaktaysa, Yavuz Engin gibi insanların varlığı sayesindedir.
Şunu bütün içtenliğimle söylüyorum: Bu ülkenin daha çok Yavuz’a ihtiyacı var. Daha çok susup işini yapan, daha çok korkmadan yürüyen, daha çok “önce vicdan” diyen insanlara ihtiyacı var. Ve daha da önemlisi, biz bu isimleri sadece haberlerde değil, çocuklarımıza da örnek olarak anlatmalıyız. “Bak oğlum, bak kızım… İşte böyle olun,” diyebileceğimiz bir Yavuz Engin var elimizde. Ne büyük şans.
İyi ki varsın, Yavuz Engin.
Allah, senin gibi cesur, vicdanlı, doğru yoldan şaşmayan insanların sayısını artırsın.
Sana selam olsun Göynük'ün yiğit evladı!
Saygılarımla,