Eski Zaman Panayırları ve Bir Çocuğun Yüreği

- Telegram
Bir zamanlar panayır beklemek vardı...
Günler öncesinden başlayan o tatlı telaş, o heyecan…
Köyün üstüne sanki başka bir hava çökerdi; herkesin yüzünde aynı merak, aynı coşku olurdu.
O gün geldiğinde, köyün yarısı tek bir traktörün römorkuna doluşur, rüzgâr saçlarımızı karıştırırken içimizde tarifsiz bir sevinç taşırdık.
En yenisi değil, en güzeli giyilirdi o gün.
Çünkü biz hiç “yeni kıyafeti” olmamış çocuklardık.
Biz, eski zaman çocuklarıydık.
Panayır yerine vardığımızda daha traktör durmadan römorktan atlar, tezgâhların arasına koşardık.
Renk renk balonlar, pamuk şekerler, oyuncak tabancalar…
Ama benim tek hayalim o kırmızı şekerli elmaydı.
Elime geçsin diye dua eder, olmadığında da uzaktan bakmakla yetinirdim.
Yine de o an, dünyadaki en güzel şeye bakıyormuşum gibi hissederdim.
Panayır bittiğinde elim boş, kalbim dolu olurdu.
O kokular, sesler, kalabalık… Hepsi içimde bir yere kazınırdı.
Zaman geçti, çocukluk büyüdü.
Kırmızı şekerli elmanın yerini çarpışan otolar, pamuk şekerin yerini atari sesleri aldı.
Ama o ilk heyecanın kokusu hiç değişmedi; sadece biçim değiştirdi.
Ve o panayırların bir özelliği daha vardı;
her seferinde bir yağmur mutlaka yağardı.
Kimi zaman ıslanır, kimi zaman bir çadırın altına sığınır,
birbirine dolanmış bir köy halkı olurduk.
Yağmurun toprağa karışan kokusu, köfte dumanına karışırdı.
O an köy kokardı, çocukluk kokardı, hayat kokardı.
Bugün dönüp bakınca, ne güzel anları geride bıraktığımızı fark ediyorum.
Panayırlar bitti belki ama o küçük çocuğun kalbi hâlâ aynı heyecanla atıyor içimde.
Belki artık römorka değil, arabaya biniyoruz;
ama o günlerin sıcaklığı hâlâ içimizde bir yerlerde yaşıyor.
Çünkü biz, panayırdan dönerken bile çocuk kalmayı bilen bir nesildik.
Ve şimdi, Geleneksel Göynük Panayırı’nı 10 Ekim’de yine aynı coşkuyu yaşamak ümidiyle...