BİR BOND ÇANTANIN PEŞİNDEN
- Telegram
Son günlerin flaş mevzusu futboldaki yasadışı bahis ve şike operasyonları... Yargının eşgüdümünde futbolcuları, hakemleri, eski ve yeni kulüp başkanlarını ve futbol yorumcularını da içine alacak şekilde genişletilen bu soruşturmalar hakkında bir fikir beyan etmemiz doğru olmaz. Umarız ki yıllar önce İtalya’da bağımsız yargının el atarak temizlik yaptığı operasyonlar gibi bizdeki operasyonlar da köklü ve tertemiz bir yeniden yapılanmaya vesile olur.
Benim dilim döndüğünce sizlere aktarmaya çalışacağım da 40 yıla yaklaşan mazisi ile çok uzak sayılabilecek bir zamandadoğrudan olayın özündeki insanlardan dinlediğim bir tür şike aslında. Olayı aktaracağım kişilerin çoğu ebediyete intikal ettiğinden, üzerinden de çook uzun yıllar geçmiş olduğundan anlatmakta bir beis görmüyorum.
1989 yılıydı. O zamanlar adı Türkiye 1. Futbol Ligi olan şimdiki Süper Lig’de Anadolu takımları içerisinde tamamen kendine has transfer politikası ve büyük takımlara özellikle kendi evinde çelme takması ile ünlü Boluspor, taraflı tarafsızbirçok kişinin beğendiği, sevilen bir takımdı. O yıllarda Scoutluk denilen olgunun varlığından bîhaberdi herkes. Oysa Boluspor’da görevli olan rahmetli Altan Doyran, Türkiye’nin dört bir tarafına gider, amatör lig maçlarını bile seyreder ve gelecek vadettiğine inandığı gencecik futbolcuları yönetime bir rapor halinde sunup onları Boluspor kulübüne, dolayısıyla Türk Futboluna kazandırırdı. Futbol takımlar o zamanlar şimdiki gibi fırıldak menajerlerin esareti altında değildi!
Boluspor bu transfer politikası ile kendi yağında kavrulur, amatörden ya da alt liglerden aldığı oyuncuları parlatıp yüksekmeblağlara büyük takımlara satarken naklen yayın sistemi kökünden değişti ve takımlar önceki yıllara nazaran çok daha büyük paralar kazanmaya başladılar. İçine paranın bulaştığı her şey gibi futbolda da durumlar değişti ve Boluspor artık üst sıraları zorlayan, orta sıraların güçlü takımı kimliğinden, ligde tutunmaya çalışan, alt lige düşmemek için saha içinde ve saha dışında çok çaba sarf eden bir hüviyete büründü.
1989-1990 sezonunda da Malatyaspor ile ligde kalıp kalmama mücadelesine girişti Boluspor. Malatyaspor’un o dönemki başkanı kayısı tüccarı ve emlak kralı diye bilinen rahmetli Metin Kaya Çağlayan’dı. Dediğimiz gibi mücadele sadece yeşil sahada değil saha dışında da yapılıyordu ve başkan Çağlayan, açık açık Boluspor’un ligde kalma uğruna her türlü oyunun içinde olduğuna ilişkin bir açıklama yaparak ortalığı alevlendirdi. Rahmetli Çağlayan’ın özellikle odaklandığı maç ise Adana Demirspor – Boluspor maçı idi. (Adana’daki maçta ev sahibi takım bir penaltı kaçırmış, Boluspor ise iki gol bularak rakibini yenmişti.)
O dönem Boluspor Başkanı rahmetli Yılmaz Becikoğlu idi. Şimdi bile Anadolu takımları görece büyük paralar kazanıyorsa maç naklen yayınlarından, Yılmaz Başkana müteşekkürolmalılar. Zira TRT’nin kafasına göre üç otuz paraya maç naklen yayını yapmasına dimdik karşı durarak naklen yayınlar için havuz sisteminin kurulmasını ve kulüplerin yayın gelirlerinin astronomik seviyelere ulaşmasının mimarıdır kendisi.
Elbette her kulüp başkanı gibi Yılmaz başkan da iyi bir yöneticikadrosu ile kulüp yönetmenin gerekliliğinin farkındaydı. Kurt gibi karakteri ile kendisi gibi iş insanlarını ve siyasetçileri kulüp yönetimine almayı başardı. Siyasetçiler derken teyzemin eşi ve o dönemde iktidarda olan Anavatan Partisi’nin merkez ilçe başkanı rahmetli Süleyman Özdemir’i kastediyorum. Ortaokul mezunu olmasına rağmen o da çok kuvvetli bir siyasi figürdü. Deyim yerindeyse “bıçağının önü de arkası da kesen” bir yapıdaydı. Hükümette bakanlık yapan, ilk sayılarımızdan birinde Göynük Gazetemizin de röportaj yaptığı Mengen’liKazım Oksay ile derin muhabbeti vardı. Yanlış hatırlamıyorsam Sayın Oksay Devlet Bakanı olarak tanıtma vakfı ya da Türk sporunu güçlendirme vakfı gibi bir kurumdan sorumluydu. Para lazım olduğunda Yılmaz başkan ANAP ilçe başkanı olan eniştemi Ankara’ya gönderiyor ve para sorununu böylelikle çözüyordu.
Adana Demirspor maçı öncesi gerçekleşen somut durumu rahmetli eniştemden nakletmeye çalışayım:
“Maçtan önce Adana’da bir bankadan 105 Milyon lira çektim. Bond çantaya koyduğum bu paradan 5 milyon Lirasını soyunma odasında bizim futbolculara dağıttım. Geri kalan 100 milyonu da çantayla Adana Demir takımına gönderdim”
Yukarıda da belirttiğim gibi Boluspor maçı 2-0 kazanıp ligde kalırken Malatyaspor, rahmetli başkanlarının deyimiyle bağıra bağıra küme düştü. Takip eden yıllarda uzun ve çetin mücadeleler verildi hem Malatyaspor hem de Boluspor adına. Federasyonun hukuk departmanı önce şike var sonra şike yok dedi. Sonrasında “bir yerlerden” Malatyaspor’a 3 milyar Lira para geldi ve olay bir şekilde kapandı.
Bazı yerlerde işler böyle yürür. Düzen dediğimiz şey bazen bir soyunma odasında dağıtılan zarflarla, bazen rakip futbolculara gönderilen Şahin marka arabalarla, bazen de bir bond çantanın girdiği kapıyla şekillenir. Kimi zaman sahada koşanların emeği konuşur, kimi zaman soyunma odası koridorları. O günlerdeyaşananlar da sadece bir maçın değil, bir dönemin zihniyetini açık etmişti. Bugün futbolda konuşulan ne varsa, kökü o eski defterlerin sayfalarında durur hâlâ. Ve biz, yıllar sonra bile, aynı cümlenin etrafında döneriz: Bazı yerlerde işler böyle yürür.





















