TEKBİR ve TEDBİR

TEKBİR ve TEDBİR
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A+ A-

Son günlerdeki orman yangınları, vatanseverim diyen herkesin kalbini yakıyordur eminim. Eskiden de orman yangınları olurdu ama günümüzdeki kadar yıkıcı değildi sanki. Çünkü bir zamanlar “tu kaka” ilan edilmeden önce, Türk Hava Kurumu önderliğinde eşgüdümlü bir çalışma yürütülür, yangın kısa sürede kontrol altına alınırdı. Ancak son yıllarda yangınla mücadeleden çok, Türk Hava Kurumu’yla mücadele öncelikli hale gelince; yangın söndürme çabasına cansiperane katılan herkesin şevki kırıldı.

Sen tedbirini al, gerisini Allah’a bırak” şeklinde özetlenebilecek tevekkül anlayışında, ne yazık ki “tedbir” kısmı güdük kalınca, her biri birer oksijen fabrikası olan ağaçları, yuvası orman olan hayvanları, eşsiz bitki örtüsünü ve elbette canı pahasına yangınla mücadele eden resmî görevli ve sivil onlarca insanı kaybettik.

Bununla da kalmadı. Tedbir almak yerine, yangın gören tekbir getirsin denilerek mesele yapay bir maneviyat kılıfına sokuldu. Sosyal medyada her adım başı buna rastlamak mümkün. Evliyalardan nakledildiği iddia edilen menkıbelerle, Allahu Ekber denilince yangının kendiliğinden söneceğini zanneden bir güruh türedi. Oysa bizler, anlatageldiğimiz o evliyalar kadar inançlı, ahlaklı olsaydık; belki ettiğimiz dualar da, getirdiğimiz tekbirler de anlamını bulurdu.

Ama ne biz birer evliyayız, ne de bizlere evliya diye pazarlanmaya çalışanlar gerçekten buna layık. Cemaatinin karşısında salya sümük ağlayan, “şeyh uçmaz mürid uçurur” anlayışıyla evliya kategorisine yükseltilen kişiliklerin, bu ülkeyi 15 Temmuz sürecine nasıl sürüklediğine birlikte şahit olduk. O yüzden artık sorgulamadan inanma dönemini kapatma, akılla ve liyakatle hareket etme zamanıdır.

Allahu Ekber” nidası bir zamanlar, özellikle Orta Doğu coğrafyasında onurlu bir direnişin sembolüydü. Genç kuşak pek bilmez belki ama 50 yaş üzeri okurlarımız hemen hatırlayacaktır: Filistin’in israil’e karşı mücadelesi, hamas’tan çok önce El Fetih’in öncülüğünde yürütülürdü. Ve El Fetih’inve dolayısıyla Filistin’in lideri, başında siyah-beyaz kefiyesiyle tüm dünyanın tanıdığı bir isimdi: Yaser Arafat.

Arafat’ı, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşurken hatırlıyorum. Sağ elinin işaret parmağını kaldırarak Allahu Ekber diye haykırışı, başta Filistin’in ve tüm mazlum coğrafyaların yüreğine umut aşılamıştı. O tekbir, işgalcilere karşı dimdik duran bir iradenin sembolüydü. Ama sonra El Fetih ile hamas arasındaki mücadele, israil’e karşı verilen direnişin bile önüne geçti. Geldiğimiz noktada ise ne Yaser Arafat kaldı, ne siyah-beyaz kefiyesi, ne de “Allahu Ekber” nidasının direnci...

Diyeceğim şu: Kimseye tekbir getirme demiyoruz. Tekbir de getirilsin, Kur’an da okunsun, dua da edilsin. Ancak unutulmasın; önce tedbir, sonra tevekkül... Dualarımızı eksik etmeyelim ama yangınlara karşı organize olalım, bilime ve liyakate kulak verelim. Çünkü bu yangınlar sadece ormanları değil, ortak aklımızı, vicdanımızı ve hafızamızı da yakıyor. Oysa bu ülkenin geçmişinde hem inanç vardı hem akıl; hem dua vardı hem dayanışma. Şimdi yeniden bu dengeyi kurma zamanı gelmedi mi sizce de?



 

Göynük Gazetesi'nde yayımlanan köşe yazıları, yazarlarının kişisel görüşlerini yansıtmaktadır.
Her köşe yazısı yalnızca yazarı sorumluluğundadır ve Göynük Gazetesi'nin kurumsal görüşünü temsil etmez.
Yazılarda dile getirilen fikir, eleştiri ve değerlendirmeler, düşünce özgürlüğü çerçevesinde yayımlanmaktadır.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.