MİLYON AVROLUK HAYALLER, SIFIR ÇEKİLEN GERÇEKLER

MİLYON AVROLUK HAYALLER, SIFIR ÇEKİLEN GERÇEKLER
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A+ A-

Geçtiğimiz pazar akşamı A Milli Basketbol takımımız Avrupa Şampiyonası finalinde Almanya ile karşılaştı. Başa baş giden oyuna rağmen Almanya finalde kazanan taraf oldu vekupayı müzesine götürdü. Böylece bu turnuvanın da finalinde kaybederek spor tarihimize bir ikincilik daha eklemiş olduk. Hep Almanya mı bizi kıskanacak, bu kez de biz Almanya’nın kupasını kıskandık! Her şey bir yana elde edilen Avrupa ikinciliği de aslında büyük bir başarı. Hele ki spor denildiğinde futboldan başka branşın varlığından haberdar olmayan bir toplumda bu final kayıpları, gerçek kayıp bile sayılmayabilir bence.

Basketboldaki bu başarının haricinde Dünya Boks Şampiyonası’nda yine finalde rakibine karşı kaybederek gümüş madalya kazanan Buse Naz Çakıroğlu ve Büşra Işıldar’ı da kutlamak gerek. Finalde kaybettiler dedik ama aslında boksör kızlarımızın elde ettiği dereceler hiç de küçümsenmeyecek ölçüde başarılar. Deyim yerindeyse “döve döve” kazanmışlar. Alkışlamak gerek.

Spor ile başladık madem devam edelim. Milli takımlar düzeyinde 7 Eylül’de Konya’da oynadığımız unutulmaz İspanya maçını 6-0 kaybettik. Uzun yıllardır böyle ezilerek farklı kaybettiğimiz maç olmamıştı. Gerçi Avusturya ve Almanya’ya aynı skorlarla kaybettiğimiz 6-1’lik maçlar olmuştu ama dediğim gibi bu kadar ezilerek yenildiğimiz maç yoktu uzun yıllardır.

Seksenlerde İngiltere ve Polonya’ya 8-0 kaybettiğimiz maçlardan (İngiltere’ye hem de iki kez aynı skorla olmak üzere) aşina olduğumuz kötü bir oyundu. Azıcık futbol ile ilgilenen okurlarımız vereceğim örnekte ne kadar haklı olduğumu söyleyecektir; İspanya adeta Cebelitarık’ı ya da Lihtenştayn’ı yener gibi yendi bizim milli takımı.

Genelde Avrupa futbolunda ekol kabul edilen İspanya, İtalya, Almanya ve Fransa gibi ülkeler, milli takım düzeyinde bu ülkelerle oynadıkları maçlarda adeta idman yapar gibi 6, 7 hatta 8, 9 gollü, farklı galibiyetler alırlar. San Marino milli takımı da bir zamanlar böyleydi. Şimdilerde geliştirdiler biraz kendilerini. Bu denli büyük farklarla kaybetmiyorlar maçlarını! Kaybettiğimiz İspanya maçının bende yarattığı enerji de böyle olumsuz bir enerjiydi işte.

Aynı hafta içerisinde, iki-üç gün ara ile Belçika Kazakistan’ı aynı skorla 6-0, Portekiz Ermenistan’ı, İtalya Letonya’yı ve İzlanda da Azerbaycan’ı aynı skorla 5-0 mağlup etti. Bulunduğumuz coğrafyada sıfıra karşı mağlubiyetler haftasıydı sanırım Eylül’ün ilk haftası.

Elbette İspanya’ya yenilmemizle ilgili teknik anlamda sayfalar dolusu değerlendirme yapılabilir. Ülkede herkes futbol teknik direktörü, herkes hakem olduğu için, işin bu kısmını uzmanlara (!) bırakmamız gerektiğini düşünüyorum.

Ben daha ziyade olayın yapısal anlamdaki sıkıntısı üzerine birkaç kelam edeceğim müsaadenizle. Sistem ya da sistemsizlik, nasıl adlandırırsanız adlandırın ülkemizdeki futbol, iş bilmez kulüp başkanlarının, aç gözlü menajerlerin ve adamına göre hüküm veren bir yönetimin tahakkümü altındayken uluslararası düzeyde başarının gelmeyeceği ayın on dördü kadar açık! Birkaç sezondur kulüp düzeyinde Avrupa kupalarında gelmeyen başarıların sebebi de bu aslında. Üç büyütülmüşlerdiyebileceğimiz ve birkaç sezondur da fiilen iki büyütülmüşlere indirgenen futbolda takımlarımız, ulusal turnuvalarda her nasılsa 100 puanları, 99 puanları “havada karada” kolaylıkla elde ederken, uluslararası düzeyde mahalle bakkalı Sam’dan, çiftçi Johnny’den, taksi şoförü Herkel’den oluşan, kendi liginde sıfır çekmiş takımlara karşı varlık gösteremiyor. Hem de yüz milyonlarca Avro’dan oluşan bütçeler çerçevesinde yabancı futbolcular transfer edildiği halde...

Şimdi sıradan bir vatandaş olarak sormak istiyorum: Dış ödemeler dengesinde açığa yol açtığı iddiası ile yurtdışı bazı alışveriş sitelerine sınırlar koyulur, hatta buralardan alışverişleri yasaklamaya yönelik çalışmalar yapılırken, sıfırı tükettiği halde Bankalar Birliği ve benzer organizasyonların desteği ile yüz milyonlarca Avro parayı saçıp savuran ve bunun karşılığında da kadınlar voleybolu, ya da erkek basketbolu veyahut da boks, atletizm gibi diğer amatör branşlarda elde edilen başarıların zerresini bile elde edemeyen futbola neden bu kadar müsamaha gösterip duruyoruz?!

Oysa biliyoruz ki bu ülkenin potansiyeli sadece sahalarda değil, tribünlerde de umut ve coşku yaratmaya yeter. Basketbolun, bokstaki kızlarımızın ya da Filenin Sultanları’nınkazandırdığı gurur, bize aslında şunu söylüyor: Başarıyı tesadüflere değil, sisteme borçlu olan ülkeler kazanıyor. Bizim de artık günü kurtarmak yerine geleceği kuracak bir spor politikası oluşturmamız şart. Yoksa “ikinci” olmak bile günün birinde lüks haline gelebilir.



 

Göynük Gazetesi'nde yayımlanan köşe yazıları, yazarlarının kişisel görüşlerini yansıtmaktadır.
Her köşe yazısı yalnızca yazarı sorumluluğundadır ve Göynük Gazetesi'nin kurumsal görüşünü temsil etmez.
Yazılarda dile getirilen fikir, eleştiri ve değerlendirmeler, düşünce özgürlüğü çerçevesinde yayımlanmaktadır.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.