ZENGİNLERİN KÜÇÜLTME SANATI

- Telegram
Geçenlerde bir film izliyordum da aklıma geldi; bu zengin tayfası biz zavallı fakirlerin gözünde büyüttüğü devasa şeyleri küçültmede büyük ustalık sahibi doğrusu. Sanırım bu, türedi zengin olmayıp birkaç kuşaktan bu yana zenginlik yaşamakla alakalı olsa gerek. Zira zengin ailelerin yeni kuşak üyeleri bile bu yeteneğe sahipler; sanki doğuştan gelen bir durummuş gibi...
Bahsettiğim filmde zengin adam, ağırladığı konuklarına bulundukları yatın ne kadar mütevazı bir şey olduğundan bahisle “Satın aldığımda ne kadar berbat vaziyetteydi bu mavna! Ancak bu hale getirebildik” filan diyordu. Mavna diye bahsettiği de yaklaşık 60 kişinin çalıştığı, 3 güverteli, içerisinde 20 metreye 10 metrelik bir havuzu olan, 200 metre uzunluğunda, adeta transatlantik diyebileceğimiz devasa bir yattı! (Yazarın Notu : Mavna, yakın kıyılara ya da limanın uzaklarında demirlemiş gemilere yük götürüp getiren, güvertesiz teknelere deniliyor. Yazarın notunun sonu)
Bolu’da Arçelik fabrikasında çalışmıştım askere gitmeden önce. O dönemde fabrika farklı bir isimle, Ardem ismiyle anılıyordu. Çalıştığımız binanın yanında en az bizimki kadarbüyük bir fabrika binası daha vardı: Demirdöküm. Her nedense o dönemde bu fabrika boştu ve çalışmıyordu. Yıllar sonra Avusturya’da satın alınan bir fabrikadan parça parça söküp makine ve teçhizat taşıdılar oraya ve Demirdöküm’ü çalışır hale getirdiler.
Mavi yakalı personelin arasında, emrinde çalıştıkları patron ile ilgili bir yığın efsane dolaşır. Onlardan birinde Vehbi Koç, kızı Semahat hanım ile bir otelin kafesinde otururken kızı babasına otelin de ne kadar güzel olduğundan filan bahseder. Vehbi bey de çok beğendiyse oteli alabileceğini söyler kızına. Müdürü çağırtır ve bu isteğini ona da ileterek otelin sahibi ile görüşme isteğini iletir. Müdür şaşırmıştır: “Ama efendim bu otel zaten sizin!” der.
Demirdöküm fabrikası anekdotuna dönersek; Vehbi bey bir Ardem ziyareti sırasında fabrikanın nizamiyesinde şöyle bir durup boş olan yukarıda bahsettiğim Demirdöküm fabrikasına döner ve maiyetindekilere sorar: “Biz bu ATÖLYE’yi buraya ne zaman kurduk?” Atölye mi?!? Vehbi beyin atölye diye bahsettiği de yaklaşık 40 bin metrekarelik bir alanı kaplayan devasa binalar topluluğu! Ama tabii Koç Holding’in kurucusu olan bir iş insanına göre atölye statüsünde olabilir. Biz sıradan insanlar için fabrika olsa bile...
Bu örnekleri çoğaltmak olası. Benim kafamdaki soru ise nesiller boyu zengin olan insanların neden böyle davrandıkları.
Birkaç sebebi olabilir bunun. Bir tanesi, sadeliği statü ve güç göstergesi olarak kullanmak. Çünkü gerçek güç gösterişsiz görünmeyi sever. Ve zenginler için de büyüklüğü küçültmek aslında bir üstünlük alametidir. Çünkü gerçek güce sahip birinin onu ispat etmeye ihtiyacı yoktur. “Bir ara Londra’da ufak bir ev aldım” diyen birinin vurguladığı, bu tür şeylerin artık onun için sıradan olduğudur. Zira Londra’daki o ufak evin değeri birkaç milyon Sterlin’dir.
Bir diğer düşünce de toplum gözünde antipatik görülmekten kaçınma galiba. Büyük harcamaları ya da başarıları abartısızca, normalleştirerek anlatmak hem alçak gönüllü görünmeye yarar hem de kıskanç gözlerden ve tepkiden kişiyi uzak tutar. Bu durum, kamuoyuna mal olmuş figürlerde sosyal zekanın da bir göstergesidir.
Özellikle batıdaki birçok kültürde başarıyı abartmak yerine doğal göstermek makbuldür. “Benim normalim bu” mesajı verilirken statünün de en rafine -en saf- haline ulaşılmış olur.
İşin bir de psikolojik yönü var. Bu insanlar büyük şeyleri küçük göstererek kendilerini daha özgüvenli hissettirirken bir yandan da abartısız ve sade bir imaj çizerler. Bu imaj, çevrelerinde daha fazla güven ve hayranlık yaratır. Gerçekten büyük gücü olan insanlar bu gücü anlatmak yerine hissettirmeyi tercih ederler.
Belli bir noktadan sonra zenginlik kişiler için alışkanlığa dönüşür. Yani o kişi için özel jet, lüks bir Fransız restoranı, yıllanmış şaraplardan oluşan bir mahzen ya da pahalı bir sanat eseri artık “olağan” hale gelir. Bu yüzden anlatım tarzı olarak abartısızlığı seçer. Çünkü zenginlik, kendi algısına göre artık sıradanlaşmıştır.
Ne bileyim belki de asıl servet, gösterişte değil, sadeleşebilme gücündedir. Çünkü gerçekten büyük olanlar, büyüklüklerinden söz etmezler.