YATIRIM TAVSİYESİ : Bölüm-1

YATIRIM TAVSİYESİ : Bölüm-1
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A+ A-

Aranızda kripto para denilen dijital “şey”e yatırım yapanlarınız var mı? Hem radyoyu, hem dijital televizyonu, hem ciltlerce basılı ansiklopediyi hem de Vikipedi’yi, hem daktiloyu hem de bilgisayarları görüp kullanan bir jenerasyondan olduğum için bu tür dijital şeylere biraz temkinli yaklaşıyorum açıkçası.

En baştan söyleyeyim; burada yazdıklarım YATIRIM TAVSİYESİ DEĞİLDİR! Temkinli yaklaşıyorum dedim ama aslında kripto para yatırımcılığına yatırımcılık gözüyle bakmıyorum. Kimseyi töhmet altında bırakmak istemem ama kripto para borsası işlettiğini iddia eden arkadaşların, canları sıkılıp fişi çekmeyeceklerinden hiçbir zaman emin olamayacağım için buralara “yatırım” yapmak pek akıl karı gelmiyor bana. Bu “fişi çekme” işini yapan oldu mu? Kesinlikle oldu.

Belki alenen dükkânı kapatma gibi değildi bu durum ama her durumda yatırım yapanların paralarına çöküldü mü çöküldü, her durumda bir servet transferi yapılmış oldu.

Dünyada da örnekleri var ama bizim ülkemizdeki en bilindik örnek Thodex denilen platform ve işletmecisi olan Fatih Özer’di. Yargılanıp 11 bin yıl cezaya çarptırılan şahıs geçtiğimiz günlerde F tipi cezaevindeki hücresinde ölü bulundu.İntihar ettiği söyleniyor.

Öldü gitti, ardından konuşmamak gerek diyenler de çıkabilir ama benim yapacağım şey, hiçbir şey yapmadan daha çok para kazanma hevesinde olan sayın halkımızı az da olsa bilinçlendirmeye çalışmak o kadar.

Thodex mevzusuna gelmeden önce sayın halkımızı daha fazla para kazanma vaadiyle dolandıran önceki tipleri ve yarattıkları olayları kısa kısa hatırlatmakta fayda var.

Galata köprüsünü satan Sülün Osman ve onun gibi dolandırıcıları bu işe dahil etmeyeceğim. O başka bir yazının konusu olabilir. Benim halkın nazarına sunacaklarım daha büyük çaplı götüren daha nitelikli dolandırıcılar.

Bunlardan ilk sırada sayabileceğimiz mevzu 1980 askeri darbesinden sonraki Bülend Ulusu hükümeti dönemindeki bankerler skandalı idi. Öylesine büyük çaplı bir fırtına kopardı ki bu mevzu, hükümetteki iki bakanın -ki bunlardan biri Turgut Özal diğeri de Kaya Erdem’di ve her ikisi de sonraki dönemde Anavatan Partisi’nin kurucuları olarak yine hükümet ettiler bu ülkede- istifaları bile tam olarak bu fırtınayı dindirmeye yetmedi.

Banker Bako, Banker Selman vb. tipler… En ünlüleri de Banker Kastelli’ydi. Bizim Göynük’ün Taraklı yolu üzerindeki son noktası olan “Kastelli’nin Yeri”nin konuyla bir ilgisi yok elbette ama bu Banker Kastelli namıyla iş tutan Abidin Cevher Özden adlı vatandaş, pıtrak gibi çoğalan bankerler içerisinde “herkes ne faiz veriyorsa ben bir puan fazlasını veriyorum” diyecek kadar cesurdu. Elbette bankerlik denen şey de ülkemizde müteahhitlik gibi hiçbir eğitimi ve hiçbir yasal dayanağı olmaksızın kolayca elde edilebilecek bir paye olduğundan 23-24 yaşında bir çaycı, bir erkek berberi vs ben bankerim diye ortaya çıkabiliyordu.

Bu bankerler bazen 10 metrekarelik dükkanlarda bazen de bir apartmanın ikinci katındaki eski bir dairede faaliyet gösterebiliyordu. Günümüzde bankalarda sıra numarası aldığımız Q matik cihazları yoktu belki ama sayın finans uzmanı halkımızdaki rağbetin yoğunluğundan ötürü patır patır sıra numarası vererek işlem yapıyorlardı bunlar.

Bu şov tam tamına 22 ay devam etti. Bu süre zarfında 2000’in üzerinde banker faaliyet gösterdi. 3 milyon vatandaş yüksek faiz vaadiyle bu banker tayfasına o dönemin parasıyla 150 milyar Lira yatırdı. Türkiye bütçesinin yaklaşık 800 milyar Liraolduğunu söylersem sanırım bu banker tayfasının nasıl paralarla oynadığı az da olsa anlaşılabilir.

22 ayın sonunda banker mevzusunun önü alınamadı. Banker tayfasının da çoğu iflas etti ya da yurtdışına kaçtı. Olan finans uzmanı vatandaşa oldu. Tokatlandıklarıyla kaldılar.

Sonrasında çağ atladığımız dönemler geldi. İhracat patladı. 12 Eylül öncesinde cebinde yabancı para ile “yakalanan” kişiler casuslukla yargılanırken bu meşhur çağ atlama döneminde Amerikan Doları ve Batı Alman Markı ile jonglör gibi oynamaya başladı sayın halkımız. İhracat dedik ama her ihracatçı gerçek anlamda dışarıya satış yapıyor değildi. Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel, Kemal Horzum, Orhan Aslıtürk ve daha birçok anlı şanlı iş insanları hayali ihracatın mucidi ve uygulayıcısı oldular.

Peki hayali ihracat ne demekti? Mesela yurtdışına kumaş sattığınızı beyan ediyordunuz. Bunun karşılığında devletten vergi iadesi alma hakkınız oluyordu. Ama aslında kumaş diye sattığınız şeyler kumaş kırpıntıları gibi şeylerdi. Başka bir örnekte ise deri ihracatçısıyım deyip kösele parçaları gönderiyor ve yine vergi iadesinin gözüne vuruyordunuz.

Zaman içerisinde muteber iş insanları olarak lanse edilen bu tipler ya Karayipler’e ya da Yunanistan’a kaçtılar.

Konu uzun, şimdilik burada bir virgül koyalım. Devamı diğer bölüm ya da bölümlerde diyelim.

Göynük Gazetesi'nde yayımlanan köşe yazıları, yazarlarının kişisel görüşlerini yansıtmaktadır.
Her köşe yazısı yalnızca yazarı sorumluluğundadır ve Göynük Gazetesi'nin kurumsal görüşünü temsil etmez.
Yazılarda dile getirilen fikir, eleştiri ve değerlendirmeler, düşünce özgürlüğü çerçevesinde yayımlanmaktadır.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.