DALLAS'TAN TİKTOK'A KUŞAKLARIN İZLEME SERÜVENİ

- Telegram
Uzun yıllardır TV izleyicisiyim. Önceki yazımda da belirtmiştim; X Kuşağına mensup bir birey olduğumdan hem radyo dönemine hem de TV dönemine şahitlik ettim. 2010yılındaki bir yazımda “Radyo Günleri”ne değinmiştim. Merak eden sevgili dostlarımız bu yazıyı https://karakayatansel.blogspot.com/2010/03/032-25032010radyo-gunleri.html adresindeki kişisel blogumda bulabilirler. Bugün neredeyse birkaç çağ atlayarak günümüz izleme alışkanlıklarına şöyle bir bakış atma niyetindeyim.
Geleneksel televizyon yayıncılığı 70ler, 80ler ve 90larda, yani yaklaşık 30 yıllık bir zaman diliminde altın çağını yaşadı dersem sanırım yanılmış olmam. Zira dünyada ses getiren ve izlenme rekorlarını ardı ardına kıran Dallas, Hanedan, Şahin Tepesi gibi uzun soluklu diziler, en çok bu bahsettiğim dönem içerisinde aktifti. Hatırlıyorum, Dallas yayınlandığı saatlerde sokaklar bomboş olurdu. Böyle bir etkiyi daha yakın sayılabilecek bir dönemde yerli dizilerimizden Kurtlar Vadisi’nde gördük. Perşembe akşamları bu diziye ve dizinin fanatik izleyicilerine aitti dersek abartmış olmayız.
Dallas 1978-1991 yılları arasında 14 sezon devam etti. Her sezon yaklaşık 20-25 bölümden oluşmaktaydı ve toplamda 357 bölüm halinde izleyicisi ile buluştu. Petrolcü bir Texas’lı aileyi anlatan dizinin kötü adamı JR (Ceyar) Ewing, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde TV tarihinin en çok bilinen kötü adamıydı. Benzer bir dizi Şahin Tepesi de 81-90 arasında yayındaydı ve başrolündeki Jane Wyman’ın varlığı ile sükse yapmıştı. Çünkü Wyman, ABD’nin o dönemdeki Başkanı olan Ronald Reagan’ın ilk eşiydi. Bu dizi de 227 bölüm devam etti. 81-89 arası aktif olan bir başka dizi de Hanedan’dı. Bu da 9 sezon devam etti ve izleyicisi ile tam 222 bölüm buluştu.
Daha sonraki dönemlerde, 2000lerde, Lost, House, Prison Break, Dexter gibi seyirciyi kendine bağlayan uzun soluklu diziler yine oldu elbette ama hiçbiri Dallas’ın izleyici üzerinde bıraktığı etkinin yanına bile yaklaşamadı. Lost 6 sezon ve 121 bölüm, House 8 sezon 177 bölüm, Prison Break 5 sezon ve 90 bölüm, Dexter da 8 sezon 96 bölüm sürdü.
Yoğun bir dizi ismi ve sezon / bölüm sayısına boğdum sizi, ancak varmak istediğim bir nokta var ve bu ayrıntılar o noktada bize bazı fikirler verecek. O yüzden biraz daha sabır...
Bahse konu diziler 40-45 dk ya da 45-50 dakika civarında bölüm uzunluğuna sahipti ve haftada bir yayınlanmaktaydı. Telif hakları ve yayın akışlarının çok dolu olması gibi nedenlerle tekrar da edilmeyen bölümleri gününde ve saatinde izlediniz izledinizdi. Rahmetli Levent Kırca’nın Olacak O Kadar adlı mizah – parodi programının meşhur jingle’ında sözü geçen “Aç gözünü seyret, tekrarı yok bunun” türü bir durum vardı ortada.
Günümüzde ise dijital TV platformlarının ve sosyal medyanın devreye girmesi ile 24-25 bölüm uzunluğunda ve haftada bir yayınlanan bölümler şeklindeki dizi formatı yerini -çoğunlukla- tek seferde yayına alınan ve 8-10 bölümden oluşan sezonlar şekline bıraktı. Bölüm süreleri de 30-35 ya da 40-45 dakika şekline dönüştü. Hatta bazen dijital platformlar, yereldeki yayıncı kuruluşlardan haklarını satın aldıkları La Casa de Papelgibi dizilerin daha uzun bölüm süreli sezonlarını, dijital platform mantığı ile bölüp parçalayarak daha farklı bir yayın mantığı ile seyirciye sundular.
Sosyal medyada ise özellikle Tiktok’un da etkisi ile Instagram’ın Reels ve Youtube’un de Shorts adını verdiği spot videolara dönüşüm gözlemledik. Bu dönüşüm enerjik, sıkılgan ve çabuk tüketen Z Kuşağının hedef kitle olması ile alakalıydı elbette. Fatih Altaylı, Yılmaz Özdil gibi popüler gazetecilerin 45-50 dakikalık, hatta bazen bir saati aşan program videolarının Reels, Shorts ve Tiktok formatındaki özetleri / kesitleri bile, programların kendisinden daha çok izlenir oldu.
Bireysel anlamda Z kuşağının iki nesil yukarısında yer alan bir neslin üyesi de olsam, ben de artık uzun soluklu dizilerden uzaklaştığımı fark ettim. Yeni bir dizi çıktığında ya da bir dizinin yeni sezonu yayınlandığında sözün tam anlamıyla “bir solukta” o sezonu bitirme eğilimine giriyorum. Bu “uyarlanmayı” her dönemi ve eski - yeni pek çok şeyi görmüş olan bizim kuşağın yapabiliyor olması çok da şaşırtmıyor açıkçası.
Bugün geldiğimiz noktada televizyonun, sinemanın ve dijital platformların hepimizi farklı biçimlerde şekillendirdiğini görüyoruz. X Kuşağı sokakları boşaltan dizilerin kuşağıydı, Z Kuşağı ise kısa videolarla hızla akan zamanın kuşağı. Ama ortak nokta şu ki, her çağ kendi ekranında, kendi hikâyesini izliyor. Belki de mesele hangi diziyi, hangi platformda izlediğimizden çok; hangi dönemin ruhunu içimize çektiğimizle ilgilidir.