PANAYIRIN ARDINDAN

- Telegram
Her sene olduğu gibi bu sene de Geleneksel Göynük Panayırı başladı ve bitti. 5 gün gibi kısa bir süre devam etti biliyorsunuz panayır. Elektrik kesintileri, panayıra katılan esnafın haklı şikayetleri, toplumun haber alma özgürlüğüne hizmetten başka bir amacı olmayan haberlerimizin bazı kesimlerce yine trollenmeye çalışılması gibi bilindik şeyler de artık panayır gibi gelenekselleşti desek yeridir.
İşin teknik kısmıyla; şöyle olmalıydı, böyle hat çekilmeliydi gibi ayrıntılarla sizleri boğmak istemem. En basit şekliyle anlatmak gerekirse eğer, evimizde 2 bilemedin 3 rezistanslı cihazı kaldırabilecek kablo yapısı varsa ve bu kablolar ile sigortaları elden geçirip güçlendirmeden örneğinimalat yapmak üzere 10 adet fırını daha aynı anda bu tesisat üzerinden çalıştırdığımızda, eğer şanslıysak sigorta atar. Şanssız bir dönemdeysek de yangın çıkarırız. Panayır alanındaki durum da buna benzer bir durumdu ve hattın, ayrıca o hattı besleyen trafonun gücü yetmeyince sık sık elektrik kesildi. Bu da doğal olarak esnafı kızdırdı.
Bir de tezgahlar için ayrılan alanın geçen yıla göre biraz daha uzun olması sonucu üstyapısı pek de iç açıcı olmayan bir bölgeye kadar kiralama yapıldığı görüldü. Bakın kimseyi yermek istemem ama panayırın tarihi haftalar öncesinden belliydi ve keşke Bolu Belediyesi ile koordineli olarak yapılan asfaltlama çalışmalarının o bölgeyi de kapsaması sağlansaydı. Çok iri taşlarla, yer yer asfalt kırığı denilen malzeme ile düzeltilmeye çalışılan bölge, hava şartlarının, özellikle üç gün boyunca aralıklarla ve yoğun şekilde yağan yağmurun etkisiyle çamurlu bir araziye dönüştü maalesef. Bebek arabası ile panayırı gezmeye gelen yerel halk ya da misafirler, iri taşlı bölgelere gitmemeyi tercih ettiler zorunlu olarak.
Trafik konusuna hiç girmek istemiyorum ama mecburen değineceğim. Normal zamanlarda Pazartesi günleri halkpazarının kurulmasıyla bile çekilmez bir hal alan Göynük trafiği, panayırın sonuna yaklaşılan Pazar ve Pazartesi günlerinde tam anlamıyla keşmekeşe dönüştü! Şehir dışından panayırı gezmeye gelen misafirlerin araçlarını Beybahçesi Futbol Sahası’nın yakınlarına ya da Entife Caddesi üzerine park edip panayır alanına değin yürüdüklerine bizzat şahit oldum. Şehir dışı misafirlerin bu durumdan çok da memnun kalmadığına eminim. Kaldı ki yerel halk da durumdan şikayetçiydi. Yer yer tartışmalar bile oldu.
Aslına bakılırsa Göynük’ün otopark probleminiçözebilecek çok uygun bir ortam oluşmuştu Egemenlik Ortaokulunun yıkım kararı sonrası. Okul arazisine bir katı yeraltında, iki katı da yukarıda olmak üzere 3 katlı ve yaklaşık 1000 araç kapasiteli bir katlı otopark yapılsaydı, özellikle hafta sonları ziyaretçi akınına uğrayan ilçemiz için bu bir kazanım olurdu. Anaokulu için de Göynük’ün nüfus açısından en yoğun bölgesi olan Sofuali Mahallesi tarafında çok daha uygun bir yer bulunabilirdi. Ama maalesef vizyoner bir bakış açısı olmayınca bu fırsat elden kayıp gitti.
Konuyu dağıttık. Asıl üzerinde iki çift laf etmek istediğim mevzuyu da paylaşarak bitirmek istiyorum.
En başta dediğim gibi paylaştığımız her haberin mutlaka birileri tarafından trollendiğine şahit oluyoruz. Verilen emeğe saygı duyulmamasından ötürü bu yorumların bazılarına esefle ve hatta biraz da sinir bozukluğu ile yaklaşıyoruz. En son, panayır alanındaki elektrik kesintileri ile ilgili paylaşımını yaptığımız videolu haberin altına yazılan bir yorum özellikle ilgimi çekti. Üzerine epeyce de konuştuk arkadaşlarımızla. O yorumda; derdini dile getirmeye çalışan, üç kuruş para kazanabilmek, ailesine ekmek götürebilmek için sıcacık evinde, çoluk çocuğu ile vakit geçirmek yerine o pazar senin bu panayır benim dolaşan emekçilerin, esnafın sunduğu mallara döküntü denilmesi beni ziyadesiyle üzdü.
Her şeyden önce ucundan bucağından kendisi de esnaflığı ve onun zorluklarını bildiğini düşündüğümüz insanların, zerre kadar empati sahibi olmadıklarını görmek vicdan yaralayıcı. Panayıra gelip stand / tezgâh açan hiçbir esnafın, böyle zayıf ve ilkel şartları çok sevdiği için buralara gelmediği aşikâr.Hal böyleyken bu insanların hiç değilse ekmeğinin peşinde olmalarına saygı duymak, insan olmanın bir gereğidir diye düşünmekteyim. Diğer taraftan döküntü diyerek burun kıvrılan bu ürünlere, ekonomik şartları yetersiz olduğundan yaklaşamayan ve onlara gıpta ile bakan on binlerce insanın varlığını da düşünmeli insan.
Sosyal hayatta yani sanal olmayan, gerçek dünyada iki kelimeyi bir araya getirebilecek yeteneği ve cesareti olmayanların, ekran ve klavye karşısında adeta bir kaplana dönüşmeleri çok ilginç. Eskiden Medrano sirkinde insanı olduğundan büyük gösteren eğri aynalar olurdu. Bugün sosyal medyada boyundan büyük laflar edenleri, o aynalardaki ufak tiplerin dijital çağ versiyonu olarak görüyorum. Oysa gerçek büyüklük aynadaki siluetlerle değil; emeğe, insana ve alın terine saygı gösterebilmekle ölçülür.