SUYUMUZ ISINMADAN!

SUYUMUZ ISINMADAN!
Paylaş
  • Linkedin
  • Pinterest
  • Whatsapp
  • Telegram
  • Reddit
A+ A-

2013 yılıydı. Fetö tarafından kurgulanan asrın kumpaslarıı Ergenekon ve Balyoz olanca hızı ve acımasızlığı ile devam ediyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli subayları (emekli olsun muvazzaf olsun) sanık, şeddeli teröristler ise gizli (!) tanık yapılmıştı. Türk ordusu tek kurşun atılmadan esir alınmıştı adeta. İşte o günlerde rahmetli sanatçı Levent Kırca, Habertürk adlı TV kanalında yıllardır devam eden ve TV tarihinde bir fenomen, bir kült haline dönüşmüş olan Teke Tek adlı programa katıldı. Programın sahibi olan gazeteci Fatih Altaylı ile sağlam bir ağız dalaşına girdiği görüntüler sanırım birçoğunuzun aklındadır.

Programın bir noktasında, hayatının neredeyse tamamında muhalif bir çizgide sanat icra eden (Yazarın Notu: Uzun yıllar boyunca çeşitli kanallarda yayımlanan Olacak O Kadar adlı hiciv-komedi programındaki skeçlerin muhalefet dozunu anımsatmak isterim. Dileyen internetteki videolarını bulup izleyebilir. Yazarın notunun sonu) Levent Kırca ile Fatih Altaylı arasında şu diyalog geçmişti:

Levent Kırca : Ben gelenek haline getirdim, Silivri’ye Hasdal’a haftada iki kez gidip orada normal şartlar altında da yatmayan insanları ziyaret ediyorum. Bir gazeteci olarak senin de oralara gitmen gerekmez mi?

Fatih Altaylı : Niye gideyim?!

L.K. : Hiç ilgilendirmiyor mu seni? Silivri’de Hasdal’da 105 tane gazeteci arkadaşın yatıyor senin…

F.A. : 105 tane değil de…

L.K. : Evet, 104 oldu. Çıktı çünkü şey… Soner Yalçın çıktı. Ben senden daha iyi biliyorum konuları. Peki, içerideki 104 arkadaşın için bir kez olsun ziyarete gitmek aklının köşesinden geçmedi mi?

F.A. :Hayır!

L.K. : HİÇ GİTMEYCEK MİSİN?

F.A. :HAYIR!.. Mecbur muyum cezaevine gitmeye?

Program ve bu sohbet epeyce uzun. Ancak şu sıralar sosyal medyada dolaşan bölüm bundan ibaret. Pekala, adına shorts, reels ya da ne deniyorsa onu deyin bu kısa videoyu ve diyaloğu hatırlatmamdaki sebep nedir? Youtube kanalındaki soru cevap şeklinde yürüyen ve kendisine editörü Emre tarafından yöneltilen soruları yorumlayan Fatih Altaylı’ya “oh olsun!” demek için mi? Yoksa “Yaa işte böyle. Büyük lokma yiyeceksin ama büyük laf etmeyeceksin!” diye nasihatte bulunmak için mi?

Düştüm mapus damlarına öğüt veren bol olur

Toplasan o öğütleri bur’dan köye yol olur

Üstad Cem Karaca’nın sözleri ile cevap vermiş olalım bu sorulara. Peki Fatih Altaylı kimdir derseniz onu da hemen cevaplayayım:

1980li yıllardan bu yana gazetecilik yapan, 1993 yılında yeni kurulan Kanal D televizyonunda yaptığı ve günümüze değin devam ettirdiği Teke Tek adlı programı ile geniş kitleler tarafından tanınan bir gazeteci, kız çocuklarının okuması için sosyal sorumluluk projeleri oluşturan ve bu projelerde aktif şekilde görev alan bir aktivist, Formula 1 yarışlarının tekrar Türkiye’ye getirilmesi için resmi görevi olmamasına rağmen yoğun çaba sarf eden bir sportif elçi, yönetiminde yer alacak kadar koyu bir Galatasaray taraftarı, iyi bir gurme, bilgi ve kültüre sonuna kadar destek veren bir entelektüel… Bu listeyi uzatmak ve çeşitlendirmek mümkün.

Sosyal medyada Levent Kırca ile aralarında geçen bu diyaloğu paylaşanların temel motivasyonu da elbette Fatih Altaylı’nın, özellikle de Habertürk TV ekranlarında iken takındığı yandaş tutum olsa gerek. Haklılar belki de… Ben de zaman zaman bu düşüncede oldum doğrusu. Ancak hangimizin geçmişinde hata ya da hatalar yok ki?! Sosyal demokrat dünya görüşüne sahip bir seçmen olarak, 2001 krizi sonrasındaki konjonktürde benim de merkez sağ olduğuna inandığım bir partiye sempati duymuşluğum var örneğin.

Diyeceğim o ki, insanlar kendilerinin geçmişteki versiyonlarının tutum ve davranışlarından ötürü pişmanlık gösterebilir, bugün onlardan çok farklı davranabilir. Tabii ki Süleyman Demirel’in sıkça kullandığı ifadeyi kullanarak dün dündür bugün bugündür demek değil bu.  

Elbette herkesin geçmişinde durduğu yer, zamanla değişebilir. Dün sustuğumuz bir haksızlığa bugün ses yükseltebilir, dün karşı çıktığımız bir fikre bugün yakın hissedebiliriz. Mühim olan, hatayı anlamak ve ondan ders çıkarabilmektir. Ama unutmamak gerekir ki; geçmişte hangi cümleyi kurduysanız, gün gelir dönüp sizi bulabilir. O yüzden suyumuz henüz ısınmamışken, biraz aynaya bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum.



 

Göynük Gazetesi'nde yayımlanan köşe yazıları, yazarlarının kişisel görüşlerini yansıtmaktadır.
Her köşe yazısı yalnızca yazarı sorumluluğundadır ve Göynük Gazetesi'nin kurumsal görüşünü temsil etmez.
Yazılarda dile getirilen fikir, eleştiri ve değerlendirmeler, düşünce özgürlüğü çerçevesinde yayımlanmaktadır.

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.